Alev Ayyildiz6

[17 Mayıs 2011 Salı]
TÜRKÇE EZAN NÖBETİ
Demokrasinin ve halk iradesinin en önemli temsilcisidir seçimler. Yaklaşmasıyla birlikte gündemin ve ülkenin en önemli konusu haline gelir. Dış dünyaya kapanılır, oy kaygıları dışında diğer dertler rafa kaldırılır. Hal böyle olunca neyin temsilcisi olursa olsun seçimlerin sık yapılmasına karşıyım ben.Hele ki kaosla birlikte anılan erken seçim sözcüğü ürpertmiştir beni. Fakat bir seçim var ki bu ülkenin tarihini ve talihini değiştirebilecek kadar önemli.
Yeni nesil pek hatırlamasa da kanımca eskilerin, çile çekmişlerin kurtuluşunun anahtarıydı o seçim. Bu günlerde yıl dönümünü kutladığımız 14 Mayıs 1950 seçimlerinden bahsediyorum. Hani idamının acısı yüreklerde olan ve geçen zamana inat değerinin daha çok arttığı şehit başbakan rahmetli Menderes’in iktidara gelmesi sağlanmıştı.
Haftasonuna geldiği için gerçi hafta içi de olsa pek dikkate alınmayacak bu tarih, bırakın gün olarak anmayı hafta olarak kutlanılması gerekecek kadar önemli. Başbakan Erdoğan'ın İnönü'yü Hitler'e benzetmesi akabinde Milli şef polemiği tartışmaları yarım yüzyılı geçgin zulümleri ve 1950 seçimlerini yeniden hatırlattı bizlere.
Tek partili hayatın çilesine geçmeden önce, Cumhuriyetin ilanından sonra neden uzun yıllar tek partinin iktidar olduğuna ve 1950’de Adalet Parti’nin nasıl iktidara gelebildiğine cevap verelim.
Bilindiği üzere Cumhuriyetin ilanının ardından birçok kez çok partili seçim çalışmaları gerçekleşti. Fakat kurulan partiler nedeninin bugün bile kavranması zor olan mazeretlerden ve türlü entrikalardan dolayı kapatıldı. Ayrıca ülkemizde Demokrat Parti’nin iktidara geldiği yıla kadar kendisi bile ayrı yazı konusu olabilecek çift dereceli seçim sistemi uygulanıyordu. Daha sonra Avrupa’dan gelen baskılar ve demokratik olma çabalarıyla kayırma ve ayrımcılığın adı olan çift dereceli seçim sistemi bırakılarak herkesin eşit olduğu tek dereceli seçim sistemi uygulanmaya başlandı. Akabinde de 1950 seçimleriyle Menderes iktidara geldi.
Menderes hükümetine kadar özellikle 1940- 1950’li yıllarda yurdum insanı, işgalci güçlerde bile yaşamadığı kimi zulümlere tanıklık etti. Anadolu mozaiğinin ana harcı durumundaki İslam dinini ve ona bağlı her fikri düşman benimseyen otoriter merkeziyetçiliğin en bariz örneği olan İnönü diktası, Kur’an-ı Kerim nüshalarını yırttırmaktan ezanı Türkçeleştirmeye, camilerde jandarma bekletip Türkçe ezan nöbeti tutturmaya ve ibadethaneleri depo olarak kullandırmaya, kuru ekmeğe muhtaç edip, yol vergisi almaya kadar daha sayamayacağım birçok zulüm uyguladı.
Tarihin o günlerine tanıklık edenlerin açıklamalarını olduğu gibi paylaşmak istiyorum sizlerle :
Çorumlu Bahattin Altıkardeş: “O dönemler gerçekten bu milletin yaşadığı en zor dönemlerdi. Ezanı Türkçe okunması, camilerin kapatılması. Bunları kabul etmek çok zordu. Salatü selam dahi Türkçe söyleniyordu. Hatta camiler yıkılıp arazisi vatandaşa satılıyordu. Bir şey vardı o zamanlarda emre itaat diye. Biz de öyle yapmak zorunda kaldık. Çorum'da 10 kadar ibadet yeri depo olarak kullanıldı. Kadınlar mahalle aralarında Kur'an öğrenirlerdi, 'Jandarma geliyor, polis geliyor' denildiği zaman kaçardık. Kur'an kurslarında Arapça kitap bulundurmak yasaktı, büyük cezaları vardı. Kur'an dışında ne yazı ne de kitap bulunduramıyorduk.'' demiştir.
Denizlili Mehmet Necip Işık ise tek parti döneminde Kur'an'ı Kerim öğreten ve öğrenenlere yapılan baskılardan da söz edip “Jandarma Kur'an kurslarını, şikayet olmasa bile bilhassa hocaların evlerini basarlardı. Ben Kuran'ı Kerim'i 50 yaşından sonra öğrendim. Birde tek parti döneminde her aileden 6 liralık yol parası vergisi alınırdı. Halk bu parayı ödeyemezdi. Bekçi veya jandarma gelirdi. Yol parasını isterdi, vermezlerse yola götürürlerdi. 6 gün çalıştırırlardı. Günlük bir liraya. 6 lira büyük paraydı." diyor.
Araştırmacı Yazar Mehmet İhsan Gençcan, 1939 yılından sonra özellikle ibadet yerlerine karşı bir savaş başlatıldığını söyleyerek “Çanakkale Savaşı sırasında hasar gören ve tadilatı yapılmayan Dizdar Camisi, tek parti döneminde ahır olarak kullanıldı. Minaresi sağlam olan caminin yeri, 1946 yılında satıldı.” diyor.
Okuduğum ve incelediğim araştırmalar içerisinde ise en çok Ataullah Teşkesenlioğlu’nun sözleri etkiliyor beni. Diyor ki "En çok gıda maddelerinden ekmek bulunmazdı. Bir kere ekmek bulundu mu her şey varmış gibiydi. Ekmek bulundu mu herkes o kişiyi parmakla gösterirdi, 'ağa' derlerdi. Köy beylerinde ekmek bulunurdu". Elbise bulamadığı için bir kız gibi entari giydiği yılları anlatan Taşkesenlioğlu, "Çoğusu bir tane entari giyerdi ortada köy içinde. O zaman biz de köylerde yaşıyorduk. O köy sokaklarında onunla gezerdik. Kızlarla, erkek çocuklarının arasında giyim bakımından fark kalmamıştı. Benim giydiğim entariyi, benim bacım, kardeşim giyerdi. Komşulardan şehre gidenler varsa çocuğun entarisini ister veya babanızın paltosunu isterdi, şehre gidip gelmek için. Birbirlerinin sırtındaki paltoları emanet alıp giderlerdi şehre.” diyor.
Dönemi yaşayanların sıkıntılarının tanıklarından Hasan Hüseyin Bağcı ise tek parti döneminde ezanın Türkçe okunduğunu, insanların korkudan camiye gidemediğini belirtiyor ve "Cuma günleri jandarma camide nöbet beklerdi ezan Türkçe okunuyor mu diye. Çok sıkıntılar çektik çok. Rabbim o günleri bize tekrar yaşatmasın." diyor.
Açıklamaları orijinalliği bozulmasın diye olduğu gibi aktardım. Daha ne örnekler, yaşanan ne dramlar var. Camilere karşı başlatılan ve cami kapatmak için kanun çıkaran İnönü dönemi, Mehmed Şevket Eygi tarafından "Yakın Tarihimizde Câmi Kıyımı" adıyla kitaplaştırıldı Kitabın başlığının altında ise "Kapatılan, satılan, yıkılan, kiraya verilen, depo yapılan, CHP ocağı, saz ve içki evi, spor kulübü lokali haline getirilen, müzeye dönüştürülen binlerce mâbedin hazin hikayesi" şeklinde bir ibare vardır.
Tüm bu dramların ardından düzelen seçim sistemi ve Menderes Hükümetiyle insanımız yeniden nefes almaya başladı.1950, 1954 ve 1957 yılında Demokrat Parti’yi iktidara taşıyan seçmenin bağımsız iradesi yazık ki tarihe bakın ki gene Mayıs ayında olan 1960 darbesiyle sona erdi. Gözyaşları içerisinde başbakanını ve iki bakanını darağacında idamını izleyen halkımın çektikleri Özal’ın iktidara gelmesiyle birlikte bir parça son buldu.
Milli Şef adıyla anılmayı kendisi seçen İnönü döneminde yapılanları partizanlıktan çok uzak bir gözle irdelemek gerek. Şüphesiz ki aklı selim her insan o dönem çile çekmiş atalarına üzülecek, Menderes ve arkadaşlarının kıymetini daha iyi anlayacaktır.
Fazla söze hacet yok. Hasan Dede’nin söylediği gibi “Rabbim o günleri bize tekrar yaşatmasın!”
Selam ve dua ile
![]() |
