imam hatip 2.bolum


RÖPORTAJ
![]() |
-Kaç yıllık öğretmensiniz? -22 yıl 4 ay… -Peki, ilk göreve imam hatip liselerinde mi başladınız? -Ankara Çankaya Yıldız Ortaokulu. -Öğretmenlik mesleğinizin o yıllarında başörtüsüne ve imam hatip liselerine bakış nasıldı? -Rahmetli Özal başbakandı ve problem yok gibiydi... Daha sonraları bu problemler yavaş yavaş artarak ve insanların geleceğine zincirler vurarak içinden çıkılamaz bir hal aldı! Ne zaman ki Anadolu İHL’ler ve İH liseleri başarılı olmaya başladılar ÖSYS de... Daha sonraları bu başarı bazı halk düşmanlarını ya da başka bir ifade ile bu ülkenin gerçek sahibi olanların başarısından korkan İslam ve din düşmanlarını korkuttu... |
-Yani başarı artınca engelleme yollarına mı girmeye başladılar demek istiyorsunuz?
-Aynen öyle! Ama bunu açıkça ve de mertçe ifade edemedikleri için; uydurma ve de insafsız bir sebep güya kendilerince bir isim buldular: İRTİCA… Ama bu sadece inanca ve de bu ülkenin gerçek sahipleri olan insanların, bir şekilde bu ülkede önemli makam ve mevkilere gelmelerini engellemek için uydurulmuş bir yalan idi… Ben gayet iyi hatırlıyorum…
Tarih: 1195-96-1997 yılları… O zamanlar özel televizyonlar ve radyolar bu kadar yaygın ve etkin değildi… Anadolu İHL’de görev yapıyorum. Reşat Bey Mahallesi’ndeki Merkez İmam Hatip Lisesinin binasında beraberiz düz lisesiyle birlikte... Bazı özel TV kanalları... NTV filan gibi gelip-öğrencilerle röportaj yapıyorlar okulun dışındaki ordu caddesi üzerinde… Bizim çocuklara kasıtlı olarak:
-Aileniz hangi partiye oy veriyor? Siz hangi partiyi seviyorsunuz? Gibilerinden sinsice sorular yöneltiyorlardı!
Ben çocuklara: “Oğlum, Ecevit’i seviyoruz, deyin, ailemiz ona oy veriyor.” deyin, dememe rağmen çocuklar saf işte anlamıyorlar ve onların istediği cevabı veriyorlar. Erbakan ve işte partisi neydi? O zaman MSP, Fazilet’ti galiba! Ona oy veriyorlar, diye cevap veriyorlardı bizim çocuklar!
-Siz aslında onları Ecevit’e oy veriyoruz demelerini isteyerek gündemdeki problemlerden uzaklaştırmak istiyordunuz, haksız mıyım?
-Kesinlikle evet, öyle dedirtmeye mecbur bıraktılar! Yoksa biz eğitimciyiz ve kim kime oy verirse bizi ilgilendirmez! Ama o günlerde öyleydi işte! Bu sorunları çıkartanlar siyasi farklılaşmanın içine başörtüsü, din ve imam hatipli olmayı çektiler!
-Hocam, peki o günlerde bu işin bu kadar uzayıp, bu haksızlığın ülkemizde kanayan bir yara olacağını düşünüyor muydunuz? Ve Erbakan hocanın bu sözünün bu noktaya getirdiğine katılıyor musunuz?
-Ben bu sözün doğruluk derecesini hala bilmiyorum. Ama şuna kesin inanıyorum ki bu sadece işin görünen yüzünün bahanesiydi. Dediğim gibi; gerçek şu ki: İnanan insanların çocukları başarılı olur da ellerimizdeki sırça köşkler gider korkusu yaşayanlar bu günkü durumun gelmemesi için çok çalıştılar! Ve onlar hiç şüphesiz laikçi ve İslam düşmanı elit azınlık ve onun uşağı konumundaki Jakoben kesimdi! Ama elhamdülillah, çok şükür ki başaramadılar…
-Peki, siz o kişilerin gerçekten çağdaş, laik olduğunu düşünüyor musunuz?
-Kesinlikle hayır. Onlar bu kavramları kullanan içi boş ve bilgisiz, fırsatçı bir kesim!
-Hocam hatırlarsanız derslerde ve törenlerde saçlarımızın açılması söylenirdi. Siz bir kız öğrenciye bunu söylerken ne hissederdiniz?
-Elhamdülillah ben öyle bir cümleyi hiçbir öğrencime kullanmak zorunda kalmadım. İnşallah bundan sonra da ne ben ne de başka bir Müslüman kardeşim de kalmaz. Çok ama çok zor ve de acı bir durum bu! Televizyonda haberleri izlerken bile o görüntüleri yani üniversite girişlerinde başlarını açan (açtırılan ) kızlarımızı gördükçe içim yanıyor ve gözlerim yaşarıyordu.
-Teşekkür ederim hocam. Sizin gibi hocalarımızın varlığı inşallah artıkça hem yüreklerimiz hem de geleceğimiz daha da güçlü ve kedersiz olacak!
-Ben teşekkür ederim. Böyle bir konuda fikirlerimiz insanlara ulaşacaksa ve birilerinin yürek yarası için faydalı olacaksa ne mutlu ki bize hak yanındayız!
-Peki, sitede böyle bir konuya anayasanın yeniden hazırlanma ihtimali olduğu bu günlerde site olarak değinilmesini bir eğitimci, bir erkek ve bir eş Olarak uygun buluyor musunuz?
-Aslında insanlarımız büyük ölçüde benim tahminim; u- 80 civarında yeni anayasayı ve özgürlükleri mümkün olduğunca geniş tutan bir anayasayı çok istiyor. Ama derin devlet ve de Ergenekoncu güruhu bundan hoşlanmıyor... Bu durum bizim biraz daha temkinli olmamızı gerektiriyor bence... Bilmem anlatabiliyor muyum?
-Evet, anlıyorum maalesef. Yine karşı çıkan zihniyetler olacak ama bizler daha ılımlı ve güçlü ve serinkanlı olmalıyız diyorsunuz!
-Aslında solcuların bir sloganı var! SUSMA SUSTUKÇA SIRA SANA GELECEK!
EVET, AYNEN ÖYLE DİYORUM; Eda hanım! Ama üzerine basarak söylüyorum: "Sen nefsini hak ile meşgul etmezsen, nefis seni batıl ile meşgul eder.” der Mahmut Efendi Hazretleri. Bu yüzden kimseyi incitmeden, her kesime duyarlı olarak ve tüm insanların farklılıklarını kucaklayarak hakkımızı istemeliyiz! Birileri bizleri incitmiş olabilir ama bizler incindiğimiz yerlerden ayağa kalkıp incitmeden adaletle yeni düzenlemeler olması için dua edip, taleplerimizi sunmalıyız!
-Çok haklısınız hocam! İşte bizlerinde imam hatip liselerinde sizlerden öğrendiğimiz ve yaşadıkça da hayta geçirmek için pişmeye çalıştığımız karakter özelliği bu!
-Evet, aynen öyle diyorum. Biliyorsunuz bizim ülkemizde yanlış anlamaya meyilli kesimler var! Biz de aktif bir 657 ye tabii olan devletin memur sıfatlı familyasının gariban ve de sıradan bir üyesiyim. Yanlış anlaşılmak istemem!
-Yani bu cümleyi de röportaj içerisinde vereyim mi?
-Sana bırakıyorum! Sence bu sakıncalı olur mu?
-Bence olmaz. Hayatın içerisinde var olan bir sorunun en yakın tanıklarından biriydiniz! Hem eşinizde kapalı hem de siz bir öğretmen olarak bu sorunun muhatabı olmuş öğrencilerin yüreklerine yakındınız! Bu yüzden şuanda ne anlattıysanız o günün yarasından, medyasından ve sorunlarından sizlere kalanlar değil mi?
-Evet, tüm samimiyetimle dile getirmek istediğim şey de bu! Çünkü gerçek şu ki: Benim eşim de az da olsa o sıkıntıyı yaşadı! O da üniversitede de okuyordu o zamanlar. Bir kaç kez perukla atlattık çok şükür! Ama bitmiyor tabi ki. Tanık olduğumuz kişiler aynı okulda kapalı meslektaşlarımda görevlerini yerine getirmeye çalışırken bu engel ile yara aldı. Eğitim almak için kendi ülkelerindeki bir devlet okulunda öğrenim görmeye çalışan genç kızlarımızda maalesef bu gereksiz polemikle hırpalandı! Bunlara şahit olmak da tabi ki bizleri de yaraladı! Altını çizerek söylüyorum ki bu engel asla ve kat'a olumlu olur mu? Kesinlikle zulümdür!
-Bu zulümü yaşayanlardan biri olarak ne demek istediğinizi çok iyi anlıyorum. Ve sizin gibi düşünenlerin sayısının artmasını temenni ediyorum… Siz haksızlığa karşısınız yani?
-Evet, kesinlikle! Aynı tepkiler, açık kardeşlerimiz, kızlarımız için de olsa aynı kanaatte bulunurdum! Ben tüm bunları dile getirirken insanların yaşam tarzlarına haksız muamelelerde bulunulmamasını anlatmaya çalışıyorum.
DEVAMI 3. BÖLÜMDE
İMAM HATİPLİYİZ GURURLUYUZ
"YA ÖL YA DA AÇ" DEDİLER

Yıllarca yaşandı bu ülkede başörtüsü sorun… Adına türban diyerek, adına siyasi simge diyerek, adına kamusal alan diyerek… Yıllarca sömürüldü bu toplum bir takım oyunlar üzerinden. Bedelini ağır ödedi o devrin kahramanları, o zamanda yaşayan Asiye’ler çekti bu ‘at gözlüğü’ takan insanların zulmünü. Kahrını duyup duymadığımız, görüp görmediğimiz bir çok şey yaşadılar perde arkasından. Gözyaşı döktüler günlerce, aylarca, yıllarca... Hem sosyal hem ekonomik anlamda etkilendiler. Kişilikleri zedelendi, hakaretlere maruz kaldılar. İtilip kakıldılar, dışlandılar. Psikolojik tedavi aldılar. Neden? Neden peki? Allah’ın emrettiğini uyguladıklarından dolayı mı? Yoksa tehlike uyandırdıklarından dolayı mı? Nasıl bir tehlike bu o zaman? Hangi kesimi kapsıyor bu tehdit?.Nüfusunun yüzde 90’ı Müslüman olan bir ülkede devlet mi elden gidiyordu ? Hangi pencereden bakıyor bu zihniyet?
Henüz lisedeydim. Bir öğretmenimizin o günkü seslenişini hiçbir zaman unutamayacağım. Okulun en dış kapısında açıyorduk başörtülerimizi okula girmeden önce ve çıkarken yine aynı yerde onca insan önünde bağlıyorduk. O gün Atatürkçülükten bahsediyordu adamcağız (!). Bize şöyle seslendi sınıfa hitaben: “Siz her gün kapının orda başlarını açıp kapatan şeyler karşı çıktığınız ideolojiyi bilmiyor musunuz!” Bilmiyordum, duymamıştım o zamana kadar böyle bir şey. Başı kapalı olan karşımıydı Atatürk’e? Atatürkçülük dedikleri şey o kadar düşman mıydı başı kapalı kimseye? Sustum... Sustuk… Yazık bize! Sonra baktım ki bu adamın ve bunun gibilerin başka penceresi yok. Tek bir noktadalar ve nokta kadar zihniyetlerini savunuyorlar. Ve bu öğretmenime buradan Atatürk’ün bir sözüyle cevap vermek istiyorum: “Biz ne Bolşevikiz ne de komünist; ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü, biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarız.’’
Ve imam hatipli arkadaşlarım... Sırf başörtüsü nedeniyle derslerden atılan, derslere alınmayan, zorla derslerden bırakılan arkadaşlarım… Yıldırma çalışmaları sonucu okulu yarıda bırakmak zorunda kalan genç kızlar... Sonra üniversiteler... Büyük tehdit oluşturan karantinalık kesim gibi özel güçler tarafından sınıflarından yaka paça alınan Asiye’ler…
“Ya o başını aç!” dediler. “Ya da git evinde otur! Senin hakkın değil yaşamak, okumak. Çalışmana da izin vermiyoruz, kamusal alan var.” dediler. “Açacaksın başörtünü! Ya aç ya öl!” dediler. Konuşmana gerek yok dediler. Konuşsan da fayda etmez dediler. Onların acısı geçmedi, geçmeyecek ve o Asiye’ler haklarını alacaklar elbet. Sonuna kadar alacaklar…
Artık serbest oldu başörtüsü, çok şükür. Son bir yıldır derslere girmeye başladık. İlginç olan şu ki serbest denmesine rağmen korkan arkadaşlarım, çekinen hocalarım vardı... İlginç olan şu ki kendilerini belli bir kesme adayan, din ötesi olsa oraya konmayı bekleyen arkadaşlarımın geri planda kalması vardı benim zihnimin karelerinde. Haklıydılar. Susmaya alıştık, korkmaya da ve her şeye alıştık… Ve ben kendimle bu sahnede susmadığım için gurur duydum, bölümümde öncü olmanın verdiği haklı gururu yaşadım kimse bilmeden.
Ve nihayet yapılan duaların kabul olduğu noktaydı bu… Özgürlük... Her şeye rağmen inadına özgürlük... Başörtümle gurur duyuyorum ve bu zulmü yaşatan şahıs ve şahıslara en güzel cevap yine en güzel kitaptan gelmeli diye düşünerek onları Rabbime havale ediyorum: “Onların bu dünya hayatında harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup da mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın hali gibidir. Allah onlara zulmetmedi. Fakat kendileri, kendilerine zulmediyorlar.’’ (3:117)
ÖNCEKİ BÖLÜMLER
1. Bölüm
Bu sayfanın hazırlanmasında emeği geçen Eda BİLDEK'e teşekkür ederiz...
