Alev Ayyildiz5

[3 Mayıs 2011 Salı]
KONUMA GÖRE AHLAK VE NAMUS
Ahlak kavramının kişiye ve konuma göre değişebilmesi hep şaşırtmıştır beni. Tanık olduğum bir olay üzerinden aktarmak istiyorum sizlere. Çok sevdiğim ve uzun yıllardır tanıdığım bir bayan dostumun başına gelmişti yaşananlar. Bekâr olan arkadaşım, kendisinden gerek yaşca, gerekse konumca çok ama çok büyük olan birinin sözlü tacizlerine maruz kaldı bir dönem. Evli olan ve eşini de tanıdığı bu insana yazık ki konumu yüzünden istediği tepkiyi koyamadı. Muhakkak ki dostum kendisine sarkan bu insana önce onun kalın kafasının basmayacağı ince hakaretlerle dolu sözler söyleyip, ardından gerçek karakterini yüzüne vurmasını da bilirdi. Ama dediğim gibi önemli bir gerçek vardı konum…
Aynı arsız davranışları kendi statüsünde başka birinden görseydi ve şikâyet etseydi yer yerinden oynar, kıyametler kopar, elemanın işine son verilirdi. Herkes birden namus abidesi kesilir, iş yerinde böyle bir ahlaksıza haddini bildirirdi. Lakin şartlar böyle değildi ve karşısındakinin sosyal gücü buna izin veremezdi.
Ahlakın mevkiye göre şekillenmesinin en tipik örneğiydi bu. Konumu aşağıda olan birine her türlü toplumsal ahlak kuralları işlerken yazık ki mevki yükseldikçe her türlü ahlaksızlık reva görülebiliyor.
İşin başka bir boyutu da eğer arkadaşım bulunduğu işe gerçekten ihtiyacı olmayıp, tüm gemileri yakarak o kişiyi gerekli yerlere şikâyet etseydi, ispatlasa bile kendi suçlu çıkacaktı. Bahaneler ve akabinde iftiralar sıralanacaktı hemen…
“Kız kuyruk sallamıştır.” gibi sözler dökülecekti, insanların dudaklarından. Söylemekten bile hayâ ettiğim ve oldukça çirkin bulduğum bu kelimeler, günlük konuşma diline çoktan girip adeta tabu haline gelmiş durumda. Bu tür konuşmaları da yazık ki hemcinslerine ilk bayanlar yapıyor. Haset mi, kadının kadını çekememesi mi bilmem ama ilk ağır eleştiri bayanlardan geliyor.
Kimse elini ateşin eline sokmak istemediğinden ve en önemlisi üst mevkilere yalakalığın sınır tanımadığı çalışma ortamlarının yaygınlaşmasından ötürü, ahlaksızlık damgası ezilene yükleniyor.
Ahlakın statü ve güce göre şekillenmesi toplumsal çözülmelerin en acı örneklerinden. Çünkü yaptıklarından ve konumlarından cesaret alan bu insanlar, hareketlerini zamanla daha da normal olarak görüyorlar.
İnanç hassasiyeti taşımayan ahlak anlayışı, toplumun temelinde korkuyla şekillenirken itibarlı insanlarda ise güçle ayakta kalıyor. Bugün siyasetten bürokrasiye; medyadan yargıya; hatta hemen hemen tüm iş kollarında, bu tür örneklere rastlamak mümkün. Namusun namussuzların egemenliğine girdiği bir dünyada itibarın tüm ahlaksızlıkları örtebildiğini görmek ne acı…
Konuma göre ahlak anlayışının yaşandığı ülkemizde, güçlü olanların tüm ahlaksızlıkları bilinirken ve sumen ardı edilirken, bir şekilde gündeme geldiğinde dün üstünü kapatmaya çalışanlar bugün en öndeki ahlak zabıtaları oluveriyorlar.
Geçmiş dönemde Baykal’a ya da yenilerde MHP’nin en güçlü iki adayının başına gelen olaya dikkat edin. Tüm politik duyguları ve komplo teorilerini bir kenara bırakarak değerlendirin. Baykal’ın Nesrin Hanımla bu tür ilişki yaşandığı bilinmiyor muydu? Ya da MHP’li vekillerin parti içinde ve çevresinde çapkınlıkla adı hiç mi anılmamıştı? Fakat kasetler ortaya çıkıp bu iddialar söylenene kadar bu davranışları yargılanmamıştı. Gözünü sevdiğim teknolojisi ilerleyip, farklı hesaplarla görüntüler yayınlanınca işin rengi değişti. Dün kaset aktörlerinin peşinde onlara alkış tutanlar bugün sert bir tepkiyle olayı değerlendirdiler. Bilinen bir gerçek güm yüzüne çıkınca komplo, skandal ve istifa sözcükleri sıralanırken özünde görülmesi gereken gerçekler irdelenmedi bile.
“Ben aday olmayacağım.” deyip, 24 saat sonra aday olan ve kendi genel başkanını bir nevi satan Kılıçdaroğlu’nun tavrı ya da MHP’li çapkın adayların aralarındaki konuşmaları değerlendirilmedi. Kanımca olayların bu yönünü incelemek daha önemliydi. Çünkü bilinen bir gerçeğin göz önüne serildiğinde koparılan yaygara, hem samimiyetten hem de gerçeklikten çok uzak…
Ahlak kavramıyla ilgili son olarak değinmek istediğim nokta ise samimiyet ve vicdan hassasiyeti. Ahlaksızlığın dile gelmesi mi yoksa zihinde yaşanması mı daha acı çözemiyorum. Namus kelimesini dilinden düşürmeyen kimi zavallıların, zihinlerinde türlü fanteziler yaşayıp dışarıda ahlak abidesi kesilmesi de işin başka bir boyutu. Burada hem korkaklık, hem sapkınlık hem de iki yüzlülük var.
Yanlışlıkla yapılmış dokunuşlardan, laf arasında cinsellik kokan iğrenç esperilerle yada kimi zaman çaktırmadan yapılan şeytansı bakışlarla tatmin edilen içsel ego, dışa vurumda iffet abidesi karakterlerle kendini buluyor.
Bu yapıdaki insanların yaygınlaşması toplumda ayrı cinsler arasındaki güvenin azalmasına neden oluyor ve kuşkuyu körüklüyor. Ne denilebilir ki. Ahlakın yüreklerde başlayıp, vicdanla sürdürülen ve akabinde sosyal güçle şekillenmeyen bir kavram haline gelmesi umuduyla…
Selam ve dua ile…
![]() |
