//-->
Başyaylam
NOT: Bu site www.basyaylahaber.com'a taşındı.

basyaylam | Başyayla

Mert Aslan5


Mert ASLAN

[14 Nisan 2011 Perşembe]
HZ MUHAMMED'TEN ÖZÜR DİLİYORUM
     Kutlu doğum Haftası vesilesiyle, Güllerin Efendisi’nin doğum gününü kutluyor ve yazımı halen aramızda olduğuna inandığım aziz varlığına ithaf ediyorum…

     Daha önce, hadis kitaplarımızın içler acısı hali konusunda müstakil bir yazı yazmıştım. Şimdi, bir adım ileri gidiyorum: Kişisel olarak, bugün bu ülkede Hz. Muhammed’i anlamanın birinci koşulunun, eldeki bütün hadis kitaplarını imha etmek olduğunu düşünüyorum. Türkçesinden Hadis kitaplarını okudukça, “Hiç tartışmasız dünyanın en etkili, nezih, zevkli ve edebi konuşan, öyle ki, konuşurken bazen insanları hayalen cennetin yamaçlarına götüren, bazen kalplerini heyecan, coşku ya da korkudan çatlayıp dağılma noktasına getirecek kadar mahir ve dehşetli hatibin sözlerini çevirirken nasıl olur da bu denli yavan, basit, estetik kaygılardan uzak bir taşralı dili kullanırlar, nasıl olur da bu kadar gramer hataları yapar, bu kadar çok anlatım bozukluklarına meydan verirler!?” diye düşünmeden edemiyorum. Deyim yerindeyse, kölelerin ve kralların Ortak Efendisi’nin inci mercan gibi güzel ve dolu dolu sözleri, o özensiz, özelliksiz, sığ, daha doğrusu, “bozuk” dilin cümle görünümlü harabeleri arasında kaybolup gidiyor! Kötü bir dil, anlaşılması gereken bir şeye veya birine yapılacak en büyük kötülüğe dönüşebilir. Eldeki hadis kitaplarının yaptığı da budur. Artısı var: Dünyada başka çiçek kalmamış gibi, O’nu anladığını zanneden kimselerin aklında “gül” ve “bülbül”den başka bir metafor kalmamış olması da ayrı bir garabettir. Çünkü hadis kaynaklarında böyle şeyler yoktur. İşin doğrusu, yepyeni bir dile ve yepyeni metaforlara ihtiyacımız var…

     Bunları, hadis kültürünü çok önemseyen bir “Hz. Muhammed fanatiği” olarak söylüyorum… Ve bu olanlar için, O’ndan özür diliyorum…

     Hadis kitabı çevirisi yapanlar, ortaya çıkardıkları işi iyi bir yazara redakte ettirme zahmetinde bulunurlarsa, İslamiyet’e ve Efendimiz’e bir iyilikte bulunmuş olurlar. Hadis kitabı çevirdim diye övünmesinler. Mevcut hadis kitaplarının dili, insanların Hz.Muhammed’in mesajlarını algılamasına engel oluyor, O’nun “cazibe merkezi olma” hakkını görünmez kılıyor. Çünkü ortaya çıkardıkları eserler (!) çeviri değil, berbat birer enkazdır ve hiç kimse bir enkazda gezinmekten zevk duymaz…

     İkincisi ve dolayısıyla, mevcut hadis kitaplarındaki ifadeleri zihnimizde sahibine yakışır şekilde düzelterek okumamız, bu bağlamda, şimdiye dek bize “öğretilmiş” olan klasik Hz. Muhammed imgesini aklımızdan silip, O’nu düzeltilmiş bilgiler çerçevesinde, özgününe uygun bir biçimde yeni baştan çizmemiz gerekiyor. İşte o zaman, “aşkın kanunu”nu yeniden yazarcasına, O güzellik simgesini tümüyle kendi kurallarımız içinde sevebileceğiz. Farklı bir içerik ve tonda… Tümüyle dostça… Tümüyle içten ve özgürce… Doğrusu, her aşk kanununu kendisi yazar…

     Zaman zaman bir “beşer” olduğunu söylemiş olmakla birlikte, kuşkusuz şu ana kadar yeryüzünde yürümüş olan insanlar arasında “özel tasarım” olan tek beşerdi. Örneğin herhangi bir nesne gibi yere düşen bir gölgesi yoktu, ayrıca Allah O’nu güzel vücudundan mide bulandırıcı bir maddenin sadır olması gibi insani kusurlardan azat etmişti.

     Kendisini uzaktan görenler ilk başta biraz çekinirdi; ancak sesi ve konuşması öylesine yumuşak ve tatlı, davranışları öylesine nazik ve gönülçelendi ki, örneğin kendisiyle ilk kez bir yolda karşılaşıp iki dakika ayaküstü konuşmuş olan biri bile kendini “özel” hisseder, hatta en çok kendini sevdiğini düşünürdü. İnsanların dertleri ile ilgilenmek, sorunlarını çözmek, onları mutlu etmek, akıllarda kalan en belirgin davranış modeliydi. Bunu bilmeyen veya önemsemeyen varsa, Hz. Muhammed’i hiç tanımamış demektir... Yıldız Yetiştiren Adam’ın sözlerini tekerleme yapmayı, ekmek arası döner yapmayı bırakıp, zahmet olmazsa yeniden okusun ve bu kez okuduğu her bir hadis üzerinde en az on beş dakika kafa yorsun…

     Belki şu sözler, O’nu daha iyi anlatabilir: O’nu gerçekten anlama şansına erişmiş olan birinin, o baldan daha tatlı varlıktan gözyaşlarına boğulmadan söz edebilmesi mümkün değildir…

     O’nu tanımaktan daha büyük bir onur bilmiyorum. Varlığımız, sohbet arkadaşlarının ifadesi ile, “tüllerin ardındaki bakire bir gelin kadar duru ve utangaç” olan o “Güzellik ve Masumiyet Abidesi”ne feda olsun…




Bookmark and Share
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol