//-->
Başyaylam
NOT: Bu site www.basyaylahaber.com'a taşındı.

basyaylam | Başyayla

Mert Aslan4


Mert ASLAN

[7 Nisan 2011 Perşembe]
YAŞAM BİR SİNEMA DEĞİLDİR
     “Hayat güzeldir” diyorlar. Hayatın her şeye rağmen yaşamaya değer olduğunu söylüyorlar; oysa bize hayatın güzel olduğunu ve bir şekilde yaşamaya devam etmemiz gerektiğini hissettiren duygusal cihaz bütün canlıların temel içgüdüsü (basic instinct) olan yaşama içgüdüsünden başkası değildir. Onun sevk ve baskısı dışında, dünyada yaşamaya değer sayılabilecek çok az güzellik ve mutluluk vardır. Hayatın ne kadar güzel olduğuna dair uzun uzadıya seslendirilen coşkun ve şiirsel söylevler, büyük olasılıkla anlatan kişilerin sevinçli oldukları anlara denk gelmektedir.

     Çok tekrar edilen geleneksel klişeler, düşünen ve aklına fazla müracaat edenler için kimi zaman rahatsız edici, kimi zamansa gülünç olur. Bir ara bir yerde fazla samimi olmadığım bazı kimselerle oturmuş konuşurken hapşırdım. Bunun üzerine, “Çok yaşa hocam!” diyenler oldu. Onlara şakayla karışık, “Aklınızda olsun. Bu lafı hapşırdığımı görenlerden bir daha duymak istemiyorum.” dedim. Bu lafı duymak istemediğim için, hapşırmaktan korkar hale geldim. Nerede hapşıracak olsam, kendi kendime “Ahaa! Yine aynı şeyi duyacağım.” diye tedirgin oluyorum. Abarttığımı, obsesif bir kişilik olduğumu sananlar olabilir. Hayır, değilim. Yaşamayı, ölümden daha anlamlı bulamıyorum. Nedenini, kimse bilmez. Onun hikayesi, yıllardır içimde, izbe bir yerde mumyalanmış halde gömülüdür.

     Herkesin affına sığınıyorum; ama genellikle bu masalların tersine inanmak gerekir. Bir konuda toplum ne diyorsa, çoğunlukla bunun tersi doğrudur. Her kim sürekli olarak toplumun ağzından çıkanlara bakarak hareket ediyorsa, ondan başka şey olur mu bilmem; fakat filozof, yazar veya sanatçı olamayacağı kesindir.      Hayatın “güzel” olduğunu etrafta kim söyleyip duruyor?

     “Düşünme”nin ve varoluşsal acıların ağırlıklarını bir kenara bırakarak yaşayan bazı varlıklı kimseler söylüyor. En güzel beldelerde, hem de istediği kadar tatil yapabilenler söylüyor. Hak etmediği ihtişamlı koltuklarda oturanlar, iyi yemekler yiyenler, fazla uyuyanlar, purosunun külünü kebapların içine savuranlar söylüyor. Vicdanını yitirdikten sonra mazlum ve yoksulların üzerinde, onların iniltilerini şarkı gibi dinleyerek oynamaktan haz duyar hale gelmiş olanlar söylüyor. Çünkü onların hayatı romanlarda ve filmlerdeki hayatlara epeyce benziyor. Ve insanın insana yaptıklarını iyi görenler, bazen “anlama”nın ve “düşünme”nin ağrılarına dayanamaz oluyor… Bazen Gorki kadar kötümser oluyor, sonunun Gogol, Mauppassant ve La Martin’inki gibi içler acısı olmasından korkuyor…

     Sona gelince… Bir cam kadar şeffaf olalım ve katı gerçeği kabul edelim: Doğrusu şu ki, biz fanilerin hiçbirini imrendirici bir son beklemiyor. Dünyada her hayatın sonu hüzündür, hüsrandır, pişmanlıktır, rezilliktir, rusvaylıktır. Başınızı kaldırın ve eskiden efsane olanların bugün ne hale düştüğüne bir bakın…

     Mutlu sonlar yalnızca sinema salonlarında kaldı.

Hayat, bir sinema değildir…




Bookmark and Share
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol