//-->
Başyaylam
NOT: Bu site www.basyaylahaber.com'a taşındı.

basyaylam | Başyayla

Mert Aslan1


Mert ASLAN

[25 Mart 2011 Cuma]
SICAK KIŞ
     Modernite sürecinde küresel ekonomik büyüme modelinin bize armağan ettiği davranış biçimlerinden biri de “insanın insana vakit ayıramaması” olmuştur.

     Halledilmesi gereken bir işiniz ve bir konuda yardıma ihtiyacınız vardır. Bir dostunuzu ararsınız.

     “Kusura bakma biraz işim var, sonra görüşsek olmaz mı ?” der.

     Başka birini ararsınız.

     “Abi çok meşgulüm. Ben seni sonra arayayım ?” der kapatır. Üç gün sonra tekrar ararsınız.

     “Kardeş üç gündür dönmeni bekliyorum. Ne oldu?”

     El cevap: “Güzel kardeşim, zaten başımı kaşıyacak vaktim yok. Sonra görüşürüz. İyi günler!” der ve telefonu yüzünüze kapatıverir.

     Bilmez ki, bir tek insan kalbinin kırılıp dökülmesi bile Arş’ı titretir. Çünkü azametinden dolayı hiçbir yere sığmamış olan Rahman oraya sığmış ve orayı kendisine ikametgah edinmiştir. Dolayısıyla, onu kıran, bizzat Rahman’ı kırmıştır.

     Ümidinizi kaybetmek istemez, iç geçirerek şansınızı başka birinde denersiniz.

     Telefonu açmaz. Çünkü büyük olasılıkla işleri başından aşkındır. Görünüşe göre, herkes çok çok meşguldür. Hiç kimsenin işten güçten başkalarına ayıracak vakti kalmamıştır. Kendinizi, yalın ayak başı kabak ortada kalmış gibi hissedersiniz. Kalbiniz buz kesilerek dağılmış, beraberinde Allah’ın gönlü dağlanmıştır.

     Etrafınızdaki insan manzaralarına iyice bir bakın. Herkes telaş içinde bir taraflara doğru koşturuyor, harıl harıl çalışıyor, üretiyor, paylaşıyor, bağlantılar kuruyor, görüşmeler ve toplantılar yapıyor, elindeki mal veya hizmet için kendi çapında ikna, pazarlama ve satış stratejileri geliştiriyor, bu arada örneğin yemek yemeye, uyumaya, içki alemi yapmaya, bara, konsere, sinemaya, tiyatroya gitmeye, sevgilisiyle uzun uzun sevişmeye, gazete okumaya, klozete oturup yarım saat mizah dergisi okumaya, gevezelik yapmaya ve daha nice işlere vakit buluyor; ama küçük bir sorun yaşıyor: İnsana ayıracak vakti yok…

     Birinden gelen bir mesaja bir hafta sonra cevap veren ya da hiç veremeyenlere, “Bir mesaj yazmak en fazla otuz saniye sürer ve her yerde yazılabilir. Bir hafta boyunca hiç lavaboya da mı gitmedin?” diye sormak gerekmiyor mu?…

     Çok nadir istisnalar dışında, dünyada hiç kimse bana alınan bir mesaja bir gün boyunca cevap verememiş olma kabalığını izah edemez. Böylesi “meşgul adam” pozlarının çoğu hikayedir, gösteridir, saçmalıktır.

     Sırf bu yüzden dostlarımı terk ettiğim zamanlar olmuştur…

     Ben de çok meşgul bir adamım; ama afedersiniz bir eşekten mesaj gelmiş olsa, ona da oturup cevap vermeye vakit bulurum. Size bir şey sorana dönüp uygarca yanıt vermek, sizden bir şey isteyene yardımcı olmak büyük bir iyiliktir. Tersine, herhangi bir nedenle size yönelen bir insana kayıtsız kalmak, onu aşağılamanın en iyi yollarından biridir. Dikkate almamak, çoğu kez onun yeryüzünde bir hacim kaplamadığını ya da fazla bir hacim kaplamadığını ima ederek “Sen benim için bir hiçsin! Seni yok sayıyorum.” demek anlamına gelmiyor mu?

     Rica ederim, söyleyin! İnsandan daha güzel, asil, nadide, müstesna ve değerli bir varlık var mıdır? İnsana zaman ayırmayacaksak kime ayıracağız? Ama gerçek şu ki, “insan” denilen soylu varlığın kutsal kimliğine yapılmış olan kadim tanrısal vurgu, materyalle bozulmuş gözlerimize tiksindirici bir “yaratık” tuhaflığı içinde görünmeye başlamıştır.

     Yazık ki, zaten her şeyi bildiğini zannettiği için insanın ve “insan ilişkileri”nin bir numarası olan İnsan Yıldızları Yetiştiren Adam’ın (Allah’ın sınırsız sevgisi ve güzelliği O’nun üzerine olsun.) hayatını ayak ayak üstüne atarak veya uyuklayarak okuyan, ney gibi dinleyen Müslümanların bile insana nasıl davranılması ve nasıl davranılmaması gerektiği konusunda bir kişisel gelişim uzmanından ya da yaşam koçundan profesyonel yardım alması gereken acınası bir zamana erişmiş bulunuyoruz…

     Yaz sıcak, kış soğuk olur. Büyük erdem odur ki, kalbinizin kederden buz tuttuğu zamanlarda bile insanların içini ısıtacak sıcacık ilgi eylemleri gösterirsiniz. Ufacık bir tebessüm de olsa… Çok şükür ki, böyle insanlar da tanıdım. Ve kışın bile sıcak kalabilen ve içimizi ısıtan bu güzel insanlara, “sıcak kış” adını koydum…




Bookmark and Share
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol