//-->
Başyaylam
NOT: Bu site www.basyaylahaber.com'a taşındı.

basyaylam | Başyayla

Eda Bildek14


Eda BİLDEK

[27 Haziran 2011 Pazartesi]
SEVGİLİYE MİRAÇ YAKIŞIR
Elif Lam Mim
Böyle gizemle döküldü kurtuluş
Böyle açıldı göklerin kapısı
Mevla böyle sınadı kalpleri
Dedi ki:
Elif lam mim
Hissedin…
İçten, samimi ve derin,
Yüreğiniz ile bana seslenin!

    Sevgili kederliydi dünya denen mekânda! Gönlü ötelere kavuşma arzusu içindeydi, elleri dua da! Yoktu onda isyan… Yoktu onda hırs! O cennet bakışlı sevgili, O yaratılışın en güzel resmi!

    Anlaşılmamak ne ağır yüktü! İncitilmek, dışlanmak! Yaralıydı sevgili, yaslıydı!

    Gecenin karanlıkları arasında ötelere niyazdaydı! Ellerinde kırık dökük bir kalp taşıyordu, bakışlarında hüzün! Ey yüreği dağlanmış sevgili, gecenin karanlıkları arasında ne kadar da aydınlıktı… Ahh yoktu dilinde, bedduaya hiç yaklaşmadı; oysa ne kadar da derindi yarası! Bu yüzden âlemlere rahmetti adı! Bu yüzden Mevlanın aşkına mazhardı… Kendisini Mevladan başka kimsenin hakiki olarak anlayamadı günlerin arafındaydı .

    Dedi: Ey aşkımın sahibi olan sevgilim. Ümmetim beni yaralıyor, onlar kurtuluşsuz kapılara meylediyor! Sesleniyorum işitmiyorlar, işaret ediyorum görmüyorlar; onlar kararmış kalplerin etkisi ile iman etmekten kaçınıyorlar! Ve dahi ben onlara sevgi ile şefkat ile açarken gönül kapılarımı, onlar beni taşlıyorlar! Merhamet et onlara, bildiğimi bilip, iman etme gücü ver ümmetime! Duadaydı göklerde Ahmet yeryüzünde Muhammet olan adın sahibi; sevgilisiyle söyleşmekteydi!

    Gözlerinde yaş vardı, kalbinde elem! Kederi itilmekten yahut yalanlanmaktan değildi!

    Ümmetinin helak olma ihtimalinden yana dertliydi! Başını eğdi sevgili, kalbini Rabbe yöneltti!

    Bir ahh etse; yerle gök sarsılırdı, bir intizar etse tek bir zerre dahi beladan kurtulamazdı! Etmedi… Sadece sevgilisinden sesleniş bekledi! Bir mucizeye açtı! Aşkının okşanılmasına arzudaydı… Yaralıydı ya, her yaralı kalp gibi, aşkının sahibinin ilgisine ihtiyaçtaydı! Mekke de âlemlerin rabbi kutlu bir gecenin beşiğinde nazarla izlenilmekteydi! Ve işte gök titredi, yer sarsıldı… Yıldızlar onun ışığının yanında sönük kaldı… Hilal utandı, eğdi bakışlarını! Gökte bir telaş başladı, yerde bir korku!

    Sandı ki yeryüzü rahman sevgilisini bir daha bağışlamayacak kendisine ve sevindi gökyüzü kapıldı Muhammed’in gelişine! Döküldü ayet Muhammed’in kalbine…

    "Sübhânellezî Esra bi abdihî leylem minel mescidil harâmi ilel mescidil agsallezî bâreknâ havlehû li nüriyehû min âyetinâ. İnnehû hüvessemiul basîr (İsra 1)”

    Peygamber kederlenirde Mevla kayıtsız kalır mı? Sevgilisi gözyaşı döker de o silmeden rahat eder mi? Cebrail as indi yeryüzüne! Allahın sevgilisi, kâinatın efendisinin göğsünü yardı… Ve kalbini zemzem suyu ile yıkadı! İçine hikmet koyup kapadı ve sevgiliyi; sevgilisine hazırladı! Sonra beyaz bir binit getirildi mübarek ayaklarının dibine… İsmi Burak! Resulün kutlu gecesine ortak… Birlikte ötelere doğru yol aldılar… Cibril’in refakati eşliğinde…

    Sevgilinin kalbinde sevinç, yarası aşkına dokundu! Burak adımını gözün erişebileceğinin ötesine atıyordu! Âlemlerin nuru, Cibril as. ile Beyti Makside vardı! Orada bütün seçilmiş kalpler Muhammedi karşıladı! Hepsi peygamber, hepsi onun ışığının altına ona hayran bakışlı… Hepsinin başına geçti ve onlara imam oldu! Birlikte secdeye kapandılar! Namazın ışığı altında en sevgiliye vardılar… Bir kez daha tüm mübarek ruhlar iman tazelediler…

    Peygamber efendimize orada birinde süt, birinde şerbet, birinde su olan üç bardak ikram edildi! Mübarek ellerin hangisine uzanacağı merak ile beklendi. O takdim esnasında ötelerden bir ses işitti! “ Eğer elleri suya uzanırsa kendisi de, ümmeti de ihtiyaçsız ve kanaatkâr olur; şerbeti alır ise kendisi de ümmeti de mahrumiyete duçar olur; sütü tercih ederse kendisi de ümmeti de doğruyu bulur.” Bunun üzerine Allahın sevgilisi sütü alıp, içti! Ve Cebrail as :

    "Ya Muhammed" dedi. "Sen, fıtrî ve tabii olanı seçtin. Sen de, ümmetin de doğru yola iletildiniz."

    Daha sonra Allah’ın sevgilisine beyt’ül maksattan yüksek makamlara çıkmak için miraç merdiveni kuruldu! Peygamber efendimiz bu merdivenlerden Cibril as. İle birlikte tek tek çıktı ve her katta bir peygamber ile selamlaştı ve sohbet etti! Sevgili 7. kata geldiğinde Hz. İbrahim ile selamlaştı ve miracı onun tarafından da kutlandı… Ne mutlu ki sevgili acısından miraca vardı! Yetmeyecekti kederinin ödülü bu kadar ile! Sevgilinin aşkı ve yürek yarasına dokunuşu kutluydu! Değil miydi ki o, sevmeyi en çok bilenin aşığıydı!

    Ve Cibril daha yükseklere kanat açtı! Bir anda duraksadı… Resulün gölgesine yaklaştı!

    Dedi ki: “Ey güzelliği eşsiz olan resul, bundan sonrası bana yasak bir tek senin şahsına özge tüm açılacak kapılar! Habibi Kirbiyanın karşısına sidre_i münteha açıldı. Cebrail imrenerek fısıldadı: "İşte, bu Sidre-i Münteha’dır. Ben, buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarım."

    Oradan öteye bir adım dahi atmadı, atamadı! Ne çok isterdi belki de Cibril o eşsiz sultanın yanında yol almaya devam etmeyi, gizli mekânların kutsallığına erişmeyi! Ne çok isterdi ama o en sevgilinin sevgilisi değildi! O yeryüzünün uğruna yaratıldığı aşkın sahibi değildi! İki sevgili arasındaki aracıydı! Bundan büyük haz duydu Cibril… Aşka şahit oluyor, o aşkın kutsal sözlerini fısıldıyordu; en sevgilinin emriyle sevgilisinin kulağına!

    İşte o muhteşem kavuşma! Derin ve sonsuz iki âşık! Ah ezeli ve evveli sevgili olan iki ruh! Biri tek olan, eşsiz olan en sevgili; öteki o sevgilinin eşsiz sevgilisi! Muhammed yaralıydı ya Mekke’nin sahipsiz sokaklarında, Rahman dayanamadı sevgilisinin yalnızlığına! Ona hiç kimseye nasip olmamış bir gece hazırladı! Gözden ve gönülden öte! Her yüreğin görmek için deli olduğu cemalini ona lütuf edecekti! Onu kendisiyle avutacaktı! Ah, ne kutlu geceydi! Ne büyük aşktı! Aşkın sahibi cömertti, aşığın kendisi aşktan ibaretti!

    Elini kalbine koydu resul, gözleri ışıldadı!

    Unuttu her ne varsa kedere dair… Unuttu kimdi, neydi, ve hangi mekandan hangi mekana geldi! Bir tek sevgili vardı içinde! Bir tek aşk vardı ruhunda! Bir başına “ imkân ve vücut ortasında kab-ı kavseyn ile işaret olunan” makama vardı! İşte kalplerin coştuğu ana! İşte emsalsiz buluşma! Bu vakitten sonra tüm zamanlar durdu! Tüm gözler o mekândan uzak tutuldu! İki cihanın sultanı Muhammed ve tüm yaratılmışların ve tüm mekânların sevgilisi, sahibi olan Allah baş başaydı! Mekke de, kendi toprağından atılmak istenen sevgiliye, Zatı Zül_ Celalin sohbeti müşerref oldu! İşte o vaki Resulün hatırına Ümme-i Muhammedi 5 vakit namaz farz kılındı!

    Ahh… Yüreği eşsiz peygamber ümmetim dedi her daim ve ümmetini düşündü!

    Ne büyük şerefti Muhammed’e tabi olmak, ne büyük servetti en sevgilinin aşkını yudumlamak… Esra ya da İsra! Yani gece yolculuğu… Dahası kederli sevgilinin miracı! Rabbim bize bu günü kutlu kıl! Sevgiline bahşettiğin ferahlığı O’nun hatırına ümmetine de sun! Kalbimize dokun… Hediye eyle kederimize aşkını ve aşkının aşkını! Başımızı secdeye değdir…

    Alnımıza ışığından sür! Ne olur, bizlere dokun! Ve ne olur aşksız gönüllerimize vefalı aşk tohumu ek! Sen, evet sen! Varoluş sebebimiz, yolumuz, ilk dokunuşumuz; ilk sözümüz ve ilk gördüğümüz! Ne olur, dünyaya değen gönüllerimize unutturma varlığını! Şimdi bir kutlu vakit daha! Yine en sevgilinin sevgilisine açtığı kapıların ışığının sabahlara değin dans edeceği bir gün! Meleklerin coşacağı, âmin diye seslerini yayacağı; göğün titreyeceği, yerin sarsılacağı peygamberlerin toplanıp secdeye değecekleri anın tekrarı!

    Açalım ellerimizi göğün ötelerine! Değsin anlımız secdeye!




Bookmark and Share
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol